'Dokunma!' dedim, 'acıyor'.
Henüz almadık içeriye kimseyi,
ama alınmayanlar taşladılar,
kapıya çizikler atıp,
kötü sözler yazdılar.
Bakma, dedim,
bakma içine gözlerimin,
sakladığım herşey orda.
Kimsenin bilmedikleri,
anlamakları herşey orda.
İçimde kalanlar, canımı yakanlar..
Bakma, gördüğün 'ben' seni rahatsız eder.
Sorma, dedim,
gerek yok daha fazla soruya.
Sorunca öğrenemiyorsun derdimi ve
ben hafif hissetmiyorum kendimi.
Anlamaya çalışma dedim, en son.
Yapamazsın.
Ne kadar uğraşsan da beceremezsin,
neler sakladım dünyama,
tahmin edemezsin.
Kirlerimi nasıl temizledim,
düşünemezsin, yalnızlığı nasıl işledim ruhuma,
kavrayamazsın.
Böyle bitecek bu ömür,
' garip ' denecek arkamdan..
Ve sen sebebini öğrendiğinde peşimden geleceksin,
hiç düşünmeden..
Hiç düşünmeden.

hiç



Hiç bir çıkar yolum kalmamış gibi, içime dönmek mecburi gibi bir yol. Kor gibi yanar, kör gibi görmez. Tek bir sözcüğe muhtaç, aç ve bütün kavramlara uzak. Sözsüz, sözcüksüz, devamlı uzayan, dümdüz uzayan bir yol. Acı yok, mutluluk yok, hiç birşey yok. Hırs yok mücadele yok, hiç birşey yok. Kahkaha yok, gözyaşı yok hiç birşey yok. Sert bakışlar, kesin tavırlar ve bir ben ve bir yol. Utanmaz bir pişkinlikle 'evet ben yine başaramadım, ve yine bir gruba ait olamadım' diyorum, dedikçe yol uzuyor, hiç bitmeyecek gibi, kimsenin eli değmeyecek gibi. Içime dönmek mecburi gibi, hiç yolum kalmamış gibi, ben yolları kabullenmiş gibi bir yoldayım. Hiç olmadığım kadar yokum.

geçmiş

Üç sene öncesi mi? Umutlu hani daha bu kadar karamsar değil. Hayal meyal canlanır gözümde o adam. Biraz edebiyattan, biraz da hayattan izler taşır. Silik, dönemin duyguları, net değil, hatırlanası değil. Sadece küçük bir sayfadaki, süslü yazılmış bir beyit. Ve ihtimali yüksek hayali bir sevgiliye ithafen. 'Gönlümde ateştin, gözümde yaştın, Ne diye tutuştun, ne diye taştın.' kimin olduğunu bilmiyorum, yazmamışım.

psikolojil

Üç sayfa yazı yazıp iki dakikada yırttım attım.
Hoş, mutlu yazmıştım.
Bir cümle yüzünden oldu hepsi, gitti iki günüm.
Sinirlenmedim. Üzüldüm.
Her zamanki gibi hırsla istemediğim birşey yaptım diye üzüldüm.
O yüzden ağladım.
Aynı olayı ikinci kez anlatmaya çalışmak çok yorucu ve kırıcı.
Önceki cümlelere ihanet eder gibi.
N. üzülme, dedi. Gene yazarmışım.
Aynı hazla olur mu bu sefer, dedim. Aynı tadı verir mi.
Yazılmış bir kelimenin yerini bir başkası kaplayabilir mi.
Sustum.
Kimse giremez içeri.
Kimse bilemez ne geçiyor aklımdan.
Son zamanlar belki biraz fazla saldım.
Tamam bu saat son dakika.
Bitti.




hasret

Ağzıma o küçük ekşi şekerlerden attım bir avuç.
Ayaklarımı aşağı sallandırdım.
Uzun uzun okudum satırlarını, satırlamı.
Hani ufacık birşey olduğunda yazdığın, ben yüklü satırlarını.
Hani sen yokken sana hayatı anlattığım, sen yüklü satırlamı.
Müziği isteyerek açmadım,
'you know it's true, everything i do, i do it for you.' biliyorum, dedim içimden.
Hayır gözlerim dolmadı.
Içim sızlamadı.
Rahatlamak için saçımdan bir tutam kesmedim.
Ayaklarımı sallandırdım aşağı doğru.
Korkak dedin, acıyorum sana dedin.
Sinirlenmedim. Itiraz etmedim.
Biraz daha o küçük ekşi şekerlerden attım ağzıma.
Elim gitti o şarkıyı açtım 'dinle beni küçük kedim...' başa alıp mırlamasını dinledim kedinin.
Varlığın yok artık.
Baksamda görmüyorum seni.
Mezarının üstüne hüzünlü sözler yazmak yerine, çiçekler ektim.
Ağaçlar ektim, meyve veren..
Ve sessizliğe karıştım dün gece.
Ağzıma bütün o küçük ekşi şekerleri attım,
bana da ver demedin.
Ayaklarımı aşağı sarkıttım,
içeri gir diye kızmadın.
Biz dün seni andık,
sen hiç farkında olmadın...

güneş ışığı


Deli gibi yağmur yağıyor. Akıyorum.
Başka hiç bir ses yok kulağımda.
Sert sert düşüyorum yere. Arınıyorum.
Suratımda yorgun anlamsız bir gülümseme var.
Uzun zamandır ilk kez var. Huzur var.
Gökyüzünün arada bir görünen mavisinden iniyorum.
Temizleniyorum. Mektuplar var, eski.
Kitaplar var, içinde dostlar var, içinden çıkmış dostlar var.
Değip geçiyorum hepsine. Hissediyorum.
Her yerde gözlerimin izleri var. Yaşıyorum.
Tanıdık ayak sesleri var.
Defalarca baktığım çatılardan akıyorum.
Adım yazılı taşlardan geçiyorum. Susuyorum.
Ellerinden tutuyorum o kadının.
Onun yüzünde hoşluk var, hoşnutluk var.
Burda ev yok, yuva var.
Deli gibi yağmur yağıyor. Akıyorum.
Başka hiç bir ses yok kulağımda.
Sert sert düşüyorum yere.
Arınıyorum.