sıska

Kaçak bir yalnızlık bedenimi sarmış.
Ve ölüyorum.
Sonunda gülmek yok yada mutluluk...
Bir veda telaşı sarıyor ruhumu.
Gitmem gerek en kısa saniyede.
Bana birden bire gelen bir hüzün gibi çöküyorum içime.
Sonra elde ne varsa sarıp sarmalayıp çöpe atıyorum.
Hayatımı gömdüğüm kağıtlar var.
Ellerimden kaçar gibi gidiyorlar çöpe.
Değer görseler bile bende, benim olmadığım yere gidiyorlar.
Sarsıntılar başlıyor bedenimde, ve ölmek geliyor içimden.
Sevgisiz kalmış kurumuş bir kalp gibi, atmanın bir anlamını bulamıyorum şimdi.
Pamuk pamuk beliriyor göz yaşlarım.
Görsün diye birileri, eğmiyorum başımı yere.
Gitme desin diye biri...
Çalıntı bir aşk var içimde...
Ve susuyorum.
Bir sır gibi saklıyorum en derinlerimde.
Gözlerime baksa biri anlamlı, görür içimde sakladığım her bir inci parçasını.
Ve kararmış onlar şimdi kül rengi.
Birden beliren bir hayalde kayboluyorum.
Herze bunlar aldırmıyorum.
Ve ölüyorum.

Dünya Gülüyor Üstüme Anne...

Bütün sessizliğimle çığlık atıyorum şimdi.
Ellerimi uzatıp karanlığa uyuyorum.
Biri uzanıp tutarsa diye tedirgin uyuyorum.
Içimden söylediğim sessiz şarkılar zamanla anlamını yitiriyor, gözlerimi dolduranlara artık ilgisiz, yüzümü güldürenlere artık kayıtsızım.
Yeni bir dünya yok karşımda, adını hatırlamadığım dostlarım kayıplarda.
Ve bütün sessizliğimle çığlık atıyorum şimdi.
Duyan olmasın nefes alış-verişimi az nefes alıyorum.
Doya doya çekmiyorum içime oksijeni.
Arada bir gözler görüyorum etrafta.
Kiminde alaycılığını saklamaya çalışan bir gülümseme, kiminde yapmacık bir acıma duygusu.
Biri var bütün o gözlerin arkasında.
Bana bakan biri var karanlığın arkasında.
Tedirgin endişeli, ne olacak diye bekliyor belli ki bana.
Onu rahatlatmak için gülümsüyorum.
Gülümsemeye çalışıyorum ve suratımda yabancı bir varlık var oluyor.
Çatlak bir gülümsemede kaybediyorum kendimi.
O gözleri arıyorum etrafta.
Buluyor muyum en sonunda?
Ve bütün sessizliğimle çığlık atıyorum şimdi.

Veremem Sana Acımı

Bir iki parlak ışıkla karşılık verip hayata, kör edici mutluluklar aramaya koyulduk da bir sonuca varamadık. Sonra benden ayrıldılar. Tek başıma kaldım. Susup, pusup içip içip yeniden başladım. Yıllara bölünmüş aşklara karşılık anlara sığdırılmış bakışlar sundum. Sadece ufak bir hareket içimde, canlanıp sönene kadar, bütün hazları tadıp, bütün acıları çekip, en derin uykularda yerimi almak için yola koyuldum. Sadece bir kaç nefeslik paket paket sigara içen insanların arasına karışıp kayboldum. Bir şarkı süresince yazdığım bir kaç satırlık romanlarımı okuyup okuyup büyümeye çalıştım. Başladığım yerde olsam da, amaç çabalamakdı deyip, şarkının sonundaki yavaş gitar sesinde kaybolmaya koyuldum..

Nefretime Şahit Ol !!!

Ruhsuz piçler sarmış da etrafını, pislikten görünmüyor yüzün.
Sadece anlamanı istediler senden. Ama yapamadın.
Büyüyüp de küfür edemedin onlara.
Elini kolunu sallayıp bir iki hareket çekip, geçip gidemedin aralarından.
Korktun bakışlarından onların, pislik dolu ağızlarından çıkacak bir kaç parça soysuz sözden korktun.
Büyüyemedin sen.
Beceremedin arsız olmayı.
Kalp kırmayı, kırdıktan sonra göz ucuyla bakıp, dünyanın en berbat şeyiymiş gibi karşındaki tükürüp gidemedin.
Yazamadın bir iki ahlaksız söz.
Atamadın nefret edip de birinden, en kötü iftirayı üzerine.
Çamura batmışın üzerine çamur atamadın.
Susamışın karşısına geçip de yere döke döke su içemedin.
Yere düşmüş adiye bir tekme de sen vuramadın.
Büyümeni istediler senden.
Ama sen beceremedin.

üç nokta . . .

Süresiz uzaklaştırma almışım mutlu kalplerden.

Herkes gülüp eğlenirken bana uzaktan bakıp ağlamak düşmüş.

Hep bir adım önümden gitmiş hayallerim peşinden sürümüş göz yaşlarımı.

Birşeyleri bir çok şeyleri paylaşmış insanlar en yakınlarımda.

Ama ben gülememişim bir kez olsun onlara doğru bakıp da.

Herkese yavaş geçen zaman bende koşturmuş, yaşayamamışım hiç bir anı yavaşça..

adam

Sessizlik kalkanı oluşmuş adamın etrafında.
Çevresinde sesler olsa da ona yönelen sorular olsa da o hep sessizliğin içinde yaşıyor.
Dikkat çekmiyor.
Ilgi çekmiyor.
Bakınca derin, anlamlı anlamsız, her dem alıngan bakışlarıyla çevreye, yıkıp geçiyor en ince kılı bile.
Bazen gözlerinde beliren ıslaklığı yine kimseye sezdirmeden yok etmeye çalıyor.
Kıyamet mi denir fırtına mı, kopuyor içinde çok sağlam birşeyler.
Biri bunu anlar belki birşeyler hisseder diye gelmiyor kimseyle göz göze.
Ben bilmiyorum o ne zamandır böyle.
Ben de geçip gidiyorum hayatından..
Hayat devam ediyor..

Annem...

Içimi titreten ve gözyaşı yağmuruna sebep olan bir sesti.

Bir kaç notadan oluşan bir müzik belki.

Ama ağlıyorum işte sebebi önemli mi?

Özlediğim insanlara ağlıyorum.

Yalnızlığımı paylaşamadığıma ağlıyorum.

Baktığım her odada gördüğüm boşluğa ağlıyorum.

Bazen içimi dolduran coşkuyu içime gömmeme ağlıyorum.

Içten attığım kahkahaya olan uzaklığıma ağlıyorum.

En son heyecanlandığım anı unutmama ağlıyorum.

Elimi uzattığımda sıcaklığını hissedemediğim ele ağlıyorum.

saniyelerinin çıkarttığı sese ağlıyorum.

Bazen sadece konuşmak için konuşacağım bir insan bulamadığıma ağlıyorum.

Ben aslında annemi özledim ona ağlıyorum...

Denizde kuruyum

Binecegim vapuru gösterdiler 'bu' dediler.
Eski birşeydi.
Aldırmadım.
Gözümü ondan ayırmadım yaklaştıkça üşüyordum.
Üst kata baktım.
Boştu. Dolu olmasına alışıktım ama boştu.
Bakışları üzerimde hissederek ilerledim ve oturdum.
Rüzgar bu sefer gerçekten çok sertti....
Oturduğum yeri düşününce buna aldırmıyordum.
Karşımda burda kaç dakika oturmaya dayanacağıma dair iddeaya girenler olmuştu.
Aldırmadım. Kaçmadım. Korkumdan kaçamadım.
Gittiğim yerde ne yapacağımı bile bilmiyordum.
Tokam uçacakti.
Bir kadın, yaşlı, sordu, 'adın ne çocuk?' 'su' dedim.
Benim adım su..
Inanmadi.
Rüzgar içimi titretmeye başladı.
Aldırmadım.
Sustum.
Varacağım yer yaklaştı.
Korkularım çığlıklar içinde ağlıyordu.
Belki deniz beni kabul ederdi..
Belki bağrına başardı.
Yaşamadım.
Vapur durdu.
Ben karadayım.

ölümcül uykuda...


Elime aldığım çürüyüp giden herşey gibi bu papatyanın da çürümesine göz yummak istemedim. Her papatya gördüğümde yaptığım gibi yine saymak istedim kim olduğunu bilmediğim 'o'nun beni sevip sevmediğine dair zorlu soru dizisini. Bu sefer başka birşey oldu ve bir dolmuş geldi aklıma. Penceresinden sarkıp 'seviyor sevmiyor' dediğim dolmuş. Ve onun 'uğraşma öyle çıkmaz' diyen şoförü.... Bazen elimde çürüyen şeyleri çürüdükten çok sonra farkediyorum.. Kokusu çıkıyor.. Tanınmaz halde oluyor.. Ve ben onu farkediyorum.. O zamanlar adı bir nefeste çıkmayacak kadar uzun bir okulum vardı. Içlerinde ömrüm boyu unutmayacağım hocalarım, en önemlisi Süleyman Hocam vardı. Kaçmak için çıktığım yolda bulduğum papatyalar, onlarla bindiğim dolmuşlar vardı. Sessizce ve farkında olmadan susmasini söylediğim o hayatın şimdi hiç sesi çıkmıyor...

masalımsı

Rüzgardan geçen toz parçasının beyazlığını acı bir şekilde yitirmesiyle alakalı olacak, ağladığını görmüştüm. Hem de öyle içten öyle duygulu ağlıyordu ki tutamadım kendimi ben de.. Kapkara başımı kapkara kumların arasından çıkartıp ağladım. Beni farkeden bir kıymığa çok dokunmuş olacak ki o da ağlamaya başladı. Sonra bir ışık gördüm. Içinde başka bir toz parçası vardı. Hatta bin toz parçası vardı. Gülüyordu. Öyle içten öyle coşkulu gülüyordu ki tutamadım kendimi ben de güldüm. Kahkahamı bizim kıymık duymuş etkilenmiş olacak ki baktım o da gülüyor. Sonra yağmur başladı. Bir damlada kayboldum iki damlada yok oldum. Bir gül bahçesinde yeniden doğdum. Bir gülün dikeninde yaşıyordum. Bir papatya geldi ve çok kötü kokuyor burası dedi. Güle döndüm çok kötü kokuyor burası dedim. Bülbül geldi misk bahçesi burası dedi. Ben de misk kokuyor dedim.

gülümse şimdi...

'bak bir kaç gün görmeyince çıkıverdi aklımdan demekki önemsenecek bişey değilmiş' diyordum kendi kendime onu görme ihtimalim olduğu yere doğru yaklaşırken. Yanına gideceğim kişiyi aradı gözlerim. Ararken başka birine takıldı gözüm. O'ydu... Sanki yıllardır görmemiştim. Beni hiç görmeyen o bakışını nasıl özlemişim. Yüzümde beliren kontrol edemediğim gülümsemeyi nereye sokacağımı bilmiyordum. Insanların garip bakışları vardır kesin, ben onları göremeyecek kadar mutluydum. Sonra onu geçtim. Geri gelecektim, öyle istemiştim. Ama gelemedim. Yüzümde çatlak, anlamsız, tuhaf bir gülümsemeyle geride bıraktım hayalimi. Kendi yarattığım birşeye kavuşamanın özlemini duydum derinlerimde. Ama kaybolmamak için yüzeye yüzdüm. Ve yine insanlar belirdiler. Ilgisiz, bazen suratsız bazen ılham veren insanlar geri geldiler.. Gidin demedim, diyemedim...

[sabah tuhaf bir şekilde otobüste gülen kıza..

milad vü şarhoş


Dağınık özensiz saçlarıyla, bakımsız elle yüzle gözünü kitaptan alamayan okumaya ömrünü adamak için önünde engel bırakmak istemeyen, şıklardan oluşan kitapları elinin tersiyle iten bir kız canlanıyordu gözümde.. Içimde ona duyduğum özlem almış başını gidiyordu.. Değişen hava şartları, yastıklar, ayakkabılar derken değişmeyen birşeylerin olduğunu unutmuşum. Etrafında kimse olmadan yalnız olmamanin mümkün olduğunu unutmuşum. Örnek aldığım kadınları unutmuşum. Hatırlamak için çaba harcamayı unutmuşum.. 'vazgeçtim dünyadan' diyen kadından bile uzaklaşmışım.. Hani masal bu ya, unuttuğum kadınları yine bir kadın hatırlattı bana.. Ve hafızamı yeniden buldum.. Büyük bir hayranlıkla kıskandığım kadınların küçük rakibi olarak geri geldim.. Onlardan birinden çaldığım bir isimle 'sinik entel hanım' la geri geldim.. Bu yazıyı okuyanlar miladima şahit olsun.. Bir daha miladim olmayacağına emin

Sıkıntı

Yıllardır açmış, hiç birşey yememiş de bir ekmek parçası görmüş gibi yırtıcı hırçın bir bakışla baktı yüzüme.
Korktum.
Günlerdir çektiğim baş ağrısınin üstüne gördüğüm hayallerden biri sandım.
O bana bunu inkar edercesine bütün dikkati ve canlılığıyla bakıyordu.
Kapattım gözlerimi.
Açınca orda olmamasını diledim.
Kapalı kalsın diye gözlerim direndim.
Ama sonunda açtım.
Ordaydı.
Daha yakınlaşmışti bana sanki.
Nefes alışverişini duyuyordum derinden.
Ürperdim.
Korkum arttı.
Bu kez sıkıca kapattım gözlerimi.
Diğer tarafa döndüm. Yanıyordum.
Baş ağrım dayanılmaz bir haldeydi.
Elimde olmadan dökülüyordu gözlerimden yaşlar.
Sıktım kendimi.
Gözlerim kapalı kalsın diye direniyordum.
Merakım galip geldi.
Açtım.
Kimse yoktu.
Hiçbirşey yoktu.
Arandım.
Gitmişti.
Belkide hiç gelmemişti.

Sustum, Sonsuza dek...

'dert olur teselli aşık adama' diye açtım gözlerimi.
Hani olur ya bazen bütün gece uyurken o şarkıyı söylemiş gibi uyanırsınız..
Öyle uyandım ben de..
Aşık değilim ama bu şarkıyı söylemişim bütün gece..
Hiç açmadan gözlerimi ağlamışım..
Hiç ses çıkartmadan bağırmışım..
Ona hiç ulaşmamış sesim ama ben hep onu çağırmışım..
O bana ait şeyleri öldürmüş, bana arkasını dönmüş..
Yanına almış en değerli varlığımı benden ayrı düşürmüş..
Ben yine en acımasız şarkılarda arar olmuşum kendimi..
En kötü kadınlarında bulmuşum türk filmlerinin..
En şanssız insanları çıkmış elimden dünyanın..
Yine de açtım gozlerimi dünyaya bugün..
'dert olur teselli aşık adama' diyerek..


***gizli özne-kör kuyu

BEN'ler


Yorgunum her eve girdiğim anda olduğu gibi. A
ğır geliyor bu şehrin kokusu bana.
Yalnızca ben var çevremde onlarca.
Hergün farklı bir beni tanıyorum.
Her gittiğim yerde farklı bir benle karşılaşıyorum.
Asi kız oluyor bazen karşımdaki.
Elleri cebinde turluyor sokakları.
Dönüp de bakmıyor kimseye.
Siyahlara boyanmış gözleriyle karartmış gözünü.
Bir tanesi var hep insanlarda aklı.
Inceliyor düşünüyor 'o ne düşünüyor' diye.
Bir olay beliriyor kafasında.
Çıkarıyor defterini otobüsün ortasında başlıyor karalamaya.
Biri gözüyle çekiyor fotoğrafları.
Çoğu zaman içinden geçiyor bir makinenin varlığını yine de gördüğü için o unutulmaz kareleri mutlu oluyor kendi içinde.
Biri var gözleri yerde kulağında müziği duymuyor başka hiç bir şeyi.
Ama biri var her sabah gözü hep aynı şeyin peşinde aynı tavırla bekliyor birşeyleri.
Ve biri daha var yine her sabah umutsuzluk getiriyor diğerine.
Yine de ağır geliyor bu şehrin kokusu bana...

son duraklar


Baktım gene kaçamak, ürkek, yakalanmak korkusuyla yüzüne. Ama beklemediğim şey gözlerinle karşılaşmaktı. Ve bunun kalbimi yakalanmış bir balık gibi can çekişir gibi hissettirecegini bilmiyordum.

Baktım vesselam. Ve gözlerini gördüm ilk önce. Ama korktuğum başıma gelmişti ya yine korkmam gerekiyordu, beni saran mutluluğun tarifini şiirlerde arasam vakit kaybı olur. Yine de kaçırdım bakışımı olabildiğince uzağa.

Birşey oldu o anda hissettim, ne olduğunu da anladım heralde ama değiştirmedim yerini gözlerimin. 'sana yazmıyorum bunu, git lütfen alışıyorum yokluğuna sürekli gelip sürükleme beni boşluğuna' ama duymuyor o beni.

Bu kadının peşinden gitmişti mutluluğum, şimdi başkasında bulduğum mutluluğu bölmeye mi çalışıyordu? Ama o beni çok seviyordu.

Ne yaptığını anlamak için kaldırdım bakışımı yerden o kadın, onun içine giriyordu. Anlamadım önce ne yaptığını. Ama gördüm, o kadın artık onun içindeydi onun içine girmişti.

Bir Kadına


Hayal meyal hatırlıyorum o günü.

Uzun saçların karışmamış kafan kadar.

Gözlerin dolu dolu yardım ister gibi bakıyorsun bana.

Ama elimden ne gelir?

Bir sorun daha kat psikolojime.

Şaşkın hayallere maruz bırak.

Kan göreyim etrafta.

Damlasın kırmızı mihenler etrafa.

Bağıran ağlayan çocuklarla dolsun her yer.

Pis ağır bir koku içinde kaybet beni.

Bulduğun gibi bırak.

Alay eder gibi terket.

sonra sızlasın dünya.

Ağlasın, haykırsın, kalp kanatsın çığlıkları, can yaksın feryatları, anne özlemi çeksin bütün bebekler, aşk acısı çeksin bütün aşıklar, mutsuzluk çıksın pandora'nın kutusundan hep, gün doğmasın gece kalsın.

Ve sen terket beni.

Çek sıcacık elini..

Ve sen terket beni...

b e ş dakika

Başladı...

Sadece beş dakika..

Azalıyor ben dikkatimi onun azalmasına odaklamışken o da inadına azalıyor.

Duvarlar kapılar ışıklar hep sıkıntılı zamanlarda olduğu gibi azalıyor, daralıyor, ve kasvetimin artmasına yardımcı oluyorlar.

Şiirler çınlıyor kulağımda.

Geceye sessizliğe ve karanlığa ithaf edilmiş şiirleri sık sık soluyan bir ölü gibi dinliyorum.

Ve yine saate kayıyor gözüm.

Bitiyor o ve benim elimden gelen yapabilecegim hiç birşey yok.

Mümkün olduğunca hızlı yazmaya çalıyorum.

Anlam aramıyorum cümlelerimde.

Anlam dediğin şeyi ben yüklüyorsam eğer bunu özenle seçtiğim sözcüklerle değil sıradan aklıma gelen her kelimeyle yapabilirim gibi geliyor.

Ve vakit bitiyor.

Nokta koymam gerek.

Son yazmam gerek.

Ama her son yazışımda yeni bir beş dakika başlıyor.

Nerede kaybettim aklımı nerede farkettim yokluğunu.

Sustum ve beş dakika bitti.

Nokta.

Bana Beni Anlat ...!


Tuhaf bir şekilde birşeyler karalama isteğiyle uyandım.
Uykum vardı gözlerim sızlıyordu.
Biraz ötede uyuyan dünyalar güzeli kadına baktım.
Hayat onun şu anda kapalı olan gözlerindeydi.
Onunla yalnız olmak dilediğince konuşmaktı.
Bana olan sevgisini doyasıya yaşamaktı.
Bugün pazar. Okul yok.
Yapmak istediğim tek şey karşımda bulunan kitaplığın bir ucundan diğer ucuna kadar okumak.
Pek mümkün görünmedi gözüme. İstanbul'a geldiğimden beri doğru düzgün birşey okumadığım aklıma geldi.
Neyim vardı benim?
Bugün benim için var olacak iki aşkla, okumak ve yazmakla, buluşmaya karar verdim.
Ne okuyacağımı biliyorum.
Yazmak için de ilhama gerek yok karşımda tüm ilhamların kaynağı duruyor.
Bugün istediğim gibi bir gün olacak söz veriyorum.
Kendime....

Sessizliğe Adanmış Çevre



Son durağını beklediğim otobüste yeterince bakmıştım çevreye şaşkın gözlerimle ama motorda da gerekmiş şaşkınlığım henüz geçmemeliymiş.

Evet alışveriş listesini otobüste yaptım. Motorda da yaparım birşeyler dedim. Oturdum üst katta en dış banka. Her zaman olduğu gibi insanların yüzünü incelemeye başladım belki ufak bir değişikliği yakalar defterime not ederim diye.

Arkada birseyler oluyordu döndüm.

Bizim rüzgarmış.

Gene ortalığı birbirine katıyormuş.

Denize bakıyordum bir yandan da 'bana neden ilham vermiyor?!' diye düşünüyordum. Bizim rüzgar kızmış olacak ki pek bir siddetlendi.

Oyleki herkes alt kata kaçmaya başladı. Kararımı verdim burda kalacaktım yalnızca karşı banka geçtim. Yalnız kalacağımı umut ettim ama olmadı az da olsa arkadaşlarım var.

Niye de ya gökten ya da denizden sadece benim üstüme gelen su damlaları bana özel olarak kalmayı sürdürdüler.

Hareket ettik nihayet.

Rüzgar hala bozuk atıyor ama yine de güzel.

Tek başıma gelip gittiğim yollara iz bırakıyorum....
sessizce şarap içelim